Kadınlarda Yaş Gruplarına Cinsel Sorunlar
Uzm. Dr. Sedat İrgil
Çocukluk çağında, kızların daha erken keşfettiği mastürbasyon ve küçük cinsel oyunlar dışında çok sorun yaşanmaz. Sorun, ailelerin bunu çok ciddiye alıp panic yapmasıdır. ”Çocuğum sapık mı olacak?” kaygısını gidermekte veya “Bana pipini göster, sana kukumu göstereyim.” gibi fallik dönem oyunların masum olduğunu anlatmakta zorlanırız.
Temel bir cinsel eğitim, tacize karşı eğitim ve temel bir “namahremiyet / özel alana saygı” eğitimi genellikle yeterlidir. Kızların iki yıl kadar erken girdiği ergenlikse, her iki cins için de sıkıntılarla dolu. Sosyal medya üzerinden merakları kamçılanan ve kendinden büyük yaş grupları ile “takılma” eğiliminde olan kızlar ve meraklarından her alanı zorlayan erkekler farklı riskler taşıyor. Kızların hastalık riski nedeniyle Hepatit ve HPV aşıları kontrol edilmeli. Bu aşılar bazı ülkelerde 12 yaşında zorunlu.
Gerçekten çok iyi bir korunma, taciz ve cinsel eğitim verilmeli. Kız ve erkeklerde yasal riskler vurgulanarak anlatılmalı. Genç erkek ergenler cesurlar fakat bir kıza dokunarak tacizin altı yıla varan hapisle cezalandırılacağını bilmiyorlar. Özellikle 15 yaş altı bir kızla ilişki veya benzeri bir deneyim ailelerin ve hukukun devreye girmesiyle yıkıcı sonuçlar doğuruyor.Beraat etse bile 16 yaşındaki oğlunuzun sekiz ay tutuklu kaldığını düşünün. Bedeli ağır deneyimler…
Günümüzde bu yaş grubunda gördüğüm en büyük risk, cinsiyet rollerinin öğrenilmemesi. TEOG, LYS gibi sınavlar ile internet arasına sıkışan nesil, sokakta oynamıyor ve gruplar halinde davranmayı bilmiyor. Bu nedenle görünüşte daha seksi ve dişi, ama kadın rolleri olmayan; daha “cool” ve modaya uyan, ama erkek rollerinden bağımsız, rolünün gerektirdiğini anlamayan bireylere dönüşüyorlar. Aseksüel değiller, cinsel istekleri var ama bu ilişki, toplumsal kaygı ve rollerden uzak. “Agender” diyebileceğimiz bu kimlik yapısı, kendi ilişki biçimini üretti: fuckbody. Bunu, önceki kuşaklarımızın anlaması ve çıkacak krizi yönetmesi imkansız. Dünyanın bir kısmı bu konularda erken ve fazla uyarılmış olarak ilerlerken, Türkiye hala cinsel baskı ve sınırlarla dolu ve galiba bu anlamda gittikçe daha katı oluyor. Halen vajinismus sıklığımız dünya ortalamasının üstünde. Anne ve ablaların korkutucu hikayeleri ile büyüyen yeni nesil büyük oranda “ilk gece korkusu” yaşıyor. Çiftlerin aylarca, hatta yıllarca ilişkisine engel olan vajinismus, sanıldığının aksine, eğitimsiz kesim kadar eğitimli kesimde de yaygın.
En önemli, en büyük cinsel organ beyin ön lobudur. Eğer beyin baştan şartlandıysa, zeki olmanız işe yaramıyor. Meslek yaşamımda vajinismuslarını tedavi ettiğim iki kadın doğum uzmanı bunun en tipik örneğidir. Farklı şehirlerden, farklı meslek gruplarından hastalarımızla internet üzerinden yaptığımız online görüşmeler de, bunun bireysel veya bölgesel değil, toplumsal bir sorun olduğunu gösteriyor. Cinselliğe katı ve dışlayıcı yaklaşan bir anne babanın elindeyseniz çok şansı kalmıyor beyin ön lobunun. Fakat internet sayesinde bu bilgilerin yayılması vajinismusun görülme sıklığını ve ilk tanı koyma süresini bayağı azalttı diyebiliriz. Evli çiftlere son yıllarda az da olsa eğitim veriliyor ancak halen cinsel mitler çok fazla. İnternet sağlıklı bilgiler kadar kirli bilgileri de içeriyor. Bu nedenle öğrenilen bilgiler ışığında notlar alınıp, bunu bilen bir uzmana danışılması şart. Aksi taktirde yanlış yöntemler, sorunu daha da kronik hale getirebiliyor. Gördüğüm vajinismus hastası çiftler “İyi ki bu hastalık çıkmış, biz cinselliği bilmiyormuşuz, öğrendik.” gibi cümleler kurarlar genellikle.
Yine “sevgilisiyle sevişme” konusunda da 20 yaş grubu kadınların kafası karışık. Attila İlhan’ın “kafası karışık kolejli Türk kadını” tanımına uygun çözümler var. Kesinlikle tensel temas oluyor ama hala ailenin koyduğu sınırlar etkili oluyor –en azından bir iki temasta. Sonrasında ruh haline göre haftalar veya aylar süren pişmanlık ve kayıp duygusu olabiliyor. Yine de geçmişe göre çok daha az sorun yaratan bir durum. Tüm bunlar aşılıp partnerle düzenli bir yaşama geçildiyse sorunlar değişiyor. Gerçek seks yaşantısı, gerçek sorunları getiriyor beraberinde. Başta erken boşalma var ki Türk erkeklerinde üçte bir oranında mevcut. Çözümü basit olan bu konu, erkeklerin tedaviye isteksiz ve çekingen olması nedeniyle çok uzayabiliyor. Sonra ritim çakışması sorunu geliyor ki bunun da çözümü basit ve genellikle bu çözümler işe yarıyor.
Cinsel istek, iştah gibi bir şey. Kimi çok keyif alırken, kimi daha az iştahlı olabilir. Ama pek çok hile ile bu çözülebiliyor. Yine bu yaşa özgü bir sorun da şu: Çiftlerin kafasındaki tabuları yıkmak ve yatak odasını keyifli hale getirmek. Türk erkeği ve kadını, yatakta hareketli ve fantezisi olan kadından çekiniyor; adeta ayıp. Ciddi anlamda bu kavramı tartışmamız gerekebiliyor. Ben, belki bir kadın yazar olduğundan, Anne Hooper’ın kitaplarını öneriyorum. Diğer yazarlar “kullanım kılavuzu” gibi kitaplar yazmışken bu yazarınkiler daha zengin ve beyin ön loba hitap ediyor.
Hamilelikte özel bir sorun olmadıkça cinsellik olabilir. Ancak Türk kadını bundan kaçınma eğiliminde. Her zaman, çocuğun olması kısa veya uzun bir cinsel işlev bozukluğu yaratıyor. Bunda en büyük etken hormonlar değil bu ülkede; kadının bebeğe olan özeni… Çocuğun 3-5 yıl yatak odasından çıkmaması, ilk bir yıl genellikle aile büyüklerinin desteğinin alınması, erkeği tam anlamıyla evden dışlayan bir ortam yaratıyor. Bu çok tehlikeli ve evlilik dışı arayışlara yol açabilen bir dönem benim gözlemime göre. Özellikle ikinci çocuktan sonra erkeklerde eşe karşı cinsel istekte azalma olabiliyor. “Anne” kimliği tam anlamıyla oturmuş, bebekle yatak odasında yaşayan “kutsal varlık” seksi bir kavram değil sonuçta. Yine 40’ların ortasında ve sonunda çocukların büyümesi, sosyal yükümlülüklerin bitmesi hesaplaşmaları getiriyor. 40’larda evlilik, artık seks, statü ve çocuk için sürdürülmek isteniyor. Hayatı paylaşmak istiyorsa kişiler ve geçen sürede birbirlerinden farklılaştılarsa, uzaklaşmaya başlıyorlar. Önce “horluyorsun, ayağın kıpırdıyor” diye yataklar, sonra odalar ayrılıyor. Yaşam biçimi birbirine temas etmeyecek hale geliyor. Biri yazlıkta bahçeyle ilgileniyor, diğeri torun bakmaya gidiyor. Aktif cinsel yaşam ve kaliteli zaman geçiren çiftler bu dönemden pek etkilenmiyorlar. Bazen ilişkide monotonlaşma sorunu oluyor, bazen erkeklerin üçte birinde gördüğümüz “sertleşmeyi sürdürme güçlüğü”… Ama bunların da çözümleri, ilaçları, ev ödevleri var ve aşılabiliyor.
* Bu makale Psikiyatri Uzmanı Dr. Sedat İrgil tarafından Formsante Dergisi Kasım 2016 sayısı için hazırlanmıştır.Sayfa içeriği bilgilendirme amaçlıdır. İlk adım olarak aile hekiminize danışabilirsiniz.